Kanunların Yasalaşma Süreci

Kanun Nedir?     Kanun, normlar hiyerarşisinde yer alan, devletin yasama organı tarafından düzeni sağlamada en sık kullandığı hukuki bir metin türüdür. Çoğunlukla metin halinde yani yazılı olmasına rağmen yazısız örnekleri de vardır. Peki, kanunun yasalaşma süreci nasıl işler?    Kanunun oluşum süreci ilk olarak öneri ile başlar. Bir kanun önerisini ya bakanlar kurulu ya da milletvekillerinin bizzat kendisi verir. Kanun önerisi açısından tek bir milletvekili dahi öneride bulunabilir. Eğer milletvekilleri bir öneride bulunurlarsa bu öneriye “ kanun teklifi ” denir. Eğer Bakanlar Kurulu bir öneride bulunmuşsa buna “ kanun tasarısı ” diyoruz. Yeni kabul gören sistemde Bakanlar Kurulu olmayacağından, bu sistemde Bakanlar Kurulu tarafından sunulan "kanun tasarıları" da ortadan kalkacak. Fakat milletvekilleri tarafından sunulan kanun teklifi geçerliliğini koruyacak.    Tasarı ya da teklif önce Meclis Başkanlığı'na sunulur. Meclis Başkanlığı bunu kom...

Yurttaşlık Bilinci ve Kentlileşme İlişkisi


   Kentlileşmek farklı kent yaşamına göç edip, göç edilen kentin geleneklerine, göreneklerine veya alışkanlıklarına uyum sağlamayı, yani alışkanlıklarda ve maddi yaşam biçimlerinde olan değişmeyi ifade eder. Bu bakımdan kentlileşmek kavramı bir nevi asimile olma anlamı da taşımaktadır. Kent yaşamı belirli bir zekâ ve bilinç gerektirir. Bu bilinç yurttaşlık bilinciyle alakalı bir durumdur ve nasıl ki eski yunan toplumlarında her kişi yurttaş olamıyorsa, bu durumda da herkes kentlileşme bilincine nasır olamaz.
   Kentleşmeyle meydana gelen toplum kargaşası bazı sorunları da beraberinde getirir. Bu sorunlardan bir tanesi de kentlileşemeden kentleşmedir. Her sorunun bir çözümü olduğu gibi bu sorununda çözümü mevcuttur ve bu çözüm hiç şüphesiz eğitimdir. İnsana yurttaşlık bilinci aşılandığı takdirde kentlileşmenin mümkün olacağı savunulur. Başka bir düşünce ise bu eğitimin ilk önce yöneticilere ve eğiticilere verilmesi gerektiğidir.
   Kent sadece insanların bir araya gelmesiyle oluşan insan toplulukları değildir. Asıl kent yurttaşlık bilincine sahip kişilerden meydana gelir. Bu bilinçle hareket eden insan bulunduğu yörenin tüm göreneğine vakıf olur. Bu özelliğiyle nereye göç ederse etsin, sahip olduğu bilinç onu yabancılaşmak ve elginleşmekten korur.
   Eğitimsiz, bilinçsiz insanların diğer bilinçli, kentlileşmiş insanlardan ayıran gerçekleştirdiği hareketleri görememek çok zordur. Toplumda kabullenilemeyen sıra dışı hal ve hareketleri gerçekleştiren bu insanlar genellikle eğitim düzeyi düşük olan, kentlileşememiş kırsal kesim insanıdır. Bu insanların göç ettiği kentlerde eğitim seviyesinden dolayı kavrayamadığı yurttaşlık bilinci eksikliği hiç şüphesiz alınlarından okunabilecek kadar açıktır. Köyde yaşanılan köylülüğün etkisi kent insanlarına ulaşmaz. Fakat kentteki köylülük apaçık kentlileşmeden kentleşme uygar kent yaşamına ve yurt bilincine karşı duran ciddi ve tehlikeli birçok sorunu beraberinde getirecektir.
   Gelenek, görenek ve alışkanlık kavramlarına bir başka yakın kavram olarak da kültür olgusunu ekleyebiliriz. Şayet ki kent ve kültür birbirinden ayrılamayacak iki kavramdır. Her ne kadar uygarlık ile ortak yönlerinden biri olan kelime yönü ile benzeşmeseler de kent ve kültürde iç içe bağlaşmış olgulardır.
   Kültür kelime anlamıyla kısaca tarihi süreçteki insanların geçmiş ve gelecekle olan maddi ve manevi bağlantılarıdır. Kültür üzerine yazılan birçok edebi yapıt bulunur. Yazılan eserler yazarlarının açıklayıcısıdır. Her ne kadar yazarların kimliklerini belli eden eserleri varsa, kentlerin de özünü açıklayan ve değerlerini tanımlayan kültürleri vardır. İstanbul’daki galata kulesi, Fransa’daki eyfel kulesi, İtalya’daki pisa kulesi hepside bulundukları şehrin kültürünün ansiklopedisi, açıklayıcısıdır. Bu tanımlama işlemi hiç şüphesiz tüm milletler için aynıdır. Bulunduğu yerin kültürünü yansıtmayan bir eserin varlığını düşünelim. Haklı veya haksız durumunu tartışmamakla birlikte İslam ülkelerinden herhangi birinde heykel yapıp satarak geçiminizi sağladığınızı düşünün, bir turiste denk gelmediğiniz takdirde akşam yatağınıza karnınız aç girersiniz. Yani anlayacağımız kültür, kentlerin mimari yapılarının aynası olmaktan mütevellit, içerisinde yaşayan insanlarında geçim kaynaklarını etkileyebilen etki sahibi durumdur.
   Kültürün bu denli önemli bir yapı olduğu pek çok yerde kabullenilmiştir. Bu sebepten dolayı korunmak ve güvence altına alınmak istenmiş, hatta koruyucu birtakım politika uygulanmıştır
   Kent kültüründe belli başlı bazı aktörler rol oynar. Bunların içerisinden en başta saymamız gereken uluslar arası topluluklardır. Çünkü artık kültür küreselleşmesinin getirdiği bazı ortak değerler oluşmuştur. Artık dünyada kültüre saygı düşüncesi uygulandığı için tarihi kültürler toz olup uçmak yerine korunup yaşatılmaktadır. Uluslar arası topluluklar bu duruma ortam hazırlayan en büyük etmendir.
   Kültürlerin oluşturduğu bazı eserlerin doğal koşullardan korunmasının yanı sıra silahla yani beşeri yolla tahrip edilmesinin önüne geçilmek için dünya üzerinde birçok ülkenin imzasını taşıyan uluslar arası antlaşmalar ve projeler gerçekleştirilmiştir. Fakat ne var ki karnı doymayan bazı süper güçler gücünden noksan vermemek için, hakkı olmayan topraklara göz dikmiş ve antlaşmalarla güvence altına alınan kültür yuvalarına çomak sokmuş, yapılan antlaşmaları hiçe saymıştır. Orta doğu bunun en iyi örneğidir.
   Bazı devletler Yıkıcı politikalar uygulasa da istisnailerdir. Çünkü aslında devlet kültürün korunması için uluslar arası kuruluşlardan daha fazla yük omuzlar. Devletler kültürü korumak için illa bir uluslar arası topluluğa mensup olması gerekmez. Devletlerin kültürlerine karşı etik sorumlulukları vardır.
   Kültürlerin muhafaza edilmesi konusunda bir başka görev üstlenen yapı yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin kültürleri koruma düzeyi her zaman devletin gösterdiği çabayla kıyaslanır. Vatandaşa daha yakın olmasından dolayı bu görevlerin asıl sahibi olarak görünen yerel yönetimler bu konuda her ne kadar başarılı olsalar da, yalnız başlarına bırakılmamalı, devlet ile işbirliği içerisinde olmalıdır. Yerel yönetimlerin göreve sadakati birçok uluslar arası antlaşmayla belirlenmiştir.
   Son olarak en az diğerleri kadar önemli olmakla birlikte asıl konumuza daha yakın olan değer yurttaşların ve kenttaşların varlığıdır. Çoğunluğun görüşüne göre kültüre sahip çıkma işi kenttaşlara düşer fakat ünlü düşünürlere göre bütün olmak ve bütünü düşünmek gerekir. Yani bu göreve yurttaşlarında sahip çıkması gerekir. Fakat yerel yönetimlerde bulunduğu yerin kararları kenttaşlara ait olduğu için kültür bilinçli kenttaşlara emanet edilmelidir. Anlayacağımız üzere kent kültürü kentlinin kültürüdür.
   Kenttaş kentinin yönetiminde söz sahibi olduğu için kentine karşı bazı sorumlulukları vardır. Bu sebeple bencil olması düşünülemez. İhtiyatlı bir yapıda ve bencillikten uzak olmalıdır.
   Küreselleşme daha önceden belirttiğimiz üzere birtakım yeniliği beraberinde getirmiştir. Bu yeniliklerden biri teknolojidir. Kır kesiminde insana olan ihtiyacın yerini makineler almaya başladıkça insanlar kentlere göçmekte, yapılan bu akınlar sonucu farklı insanların bir araya gelmesiyle çatlamalar meydana gelmekte, çarpık kentleşme ortaya çıkmaktadır.
   Neredeyse her insanın sahip olduğu internet sosyal yaşantıyı bitirmekte, toplum arasındaki bağlar zayıflamakta ve yozlaşan bir toplum modeli belirmektedir. Beraberinde getirdiği birçok sorunla birlikte plansız kentleşmeyi hızlandıran küreselleşme, yurttaşlık bilincine sahip olmayan insanları göçe zorlamış ve asıl olması gereken kent ortamını ortadan kaldırmaya devam etmektedir. Bu konuda her yurttaşın üzerine bir görev düşmektedir. Gereken bilince vakıf olmaya çalışarak, gerçek bir kentli olabilmek her vatandaşın, her yurttaşın hiç şüphesiz sorumluluklarının ve vazifelerinin en önemlilerindendir.



Yorumlar

Translate