Kentler bağlı olduğu ülkenin hatta ve hatta
bu ülkenin bulunduğu coğrafyanın bir aynası durumundadır. Geçmişten günümüze
bütün kentler bulunduğu coğrafyanın gelenek ve göreneklerine kılavuz olmuş, bu
ülkelerin mimari, idari vs. yapılarını bizlere tanıtmıştır.
Kent kavramının ortaya çıkışı eski yüzyıllara dayanır. Feodal
yönetimlerin bulunduğun Avrupa insanlığında kent kısmını asiller oluştururken,
taşra kısmını istisnai zenginlerin yanı sıra fakir ve çiftçiler oluştururdu. Bu
kısım insanlar barbar Avrupa toplumlarında istenmeyen kesim olarak görülmüştür.
Öte yandan kent ile uygarlık arasında yukarıda belirttiğimiz
benzeşmelerden ayrı sözcük benzeşmesi de vardır. Farklı kıtalardaki birçok
farklı medeniyetin bu iki kelimeye kendi dillerinde karşılık gelen sözcüklerin
neredeyse birbirinin aynısı olması bunun en somut kanıtlarından biridir.
Bu olgular Kenttaşlık ve yurttaşlık kavramlarını doğurur. Kenttaşlık
anlayabileceğimiz üzere, daha sık kullandığımız hemşeri manasındadır. Tarihi
çıkış zamanlarına göre karşılaştırıldığında kenttaşlık kavramının yurttaşlık
kavramından daha önce ortaya çıktığı bazı bilimsel çalışmalarca kanıtlanmıştır.
Bu kavramlar bilime konu olmaktan yanı sıra siyasete de malzeme olmuştur. Bazı
düşünürler devrim hakkında yapmış olduğu görüşlerinde devrimin kentlerde
gerçekleşeceğini düşünürken bazıları ise bu siyasal hareketlenmenin kır
toplumlarında oluşacağı kanısına varmıştır.
İnsan birlikte yaşamaya yatkın bir varlıktır. Bunu bir gereksinim olarak
görür. Kent toplumlarında birlikte yaşayan insanlar bir takım bilinç ve
sorumluluğa sahip olurlar. Bu bilince sahip insanların sahip olduğu bilinç,
kentlerin birleşmesiyle birlikte oluşan devlet yapılanmasında yurttaşlık
bilincine dönüşür.
İnsanların dünya hayatında sahip olduğu, çevresini ve kendisini tanımada
ihtiyacı olan bu bilinç ilk olarak antik yunan toplumlarında ortaya çıkmıştır.
Fakat bu durum antik yunan toplumlarının ileri seviyede veya gelişmiş toplumlar
olduğunu kanıtlamaz. Bu barbar toplumlarda yurttaşlık olgusu her insana
verilmemiştir. İnsan insandan üstün sayılmış ve bu olgu belirli bir zümreyi
kapsamıştır. Eşitliğin olmadığı antik yunan toplumlarında kadınlar, köleler ve
belirli bir yaşın üzerindeki insanlar vatandaş sıfatını kazanamamışlardır.
Kent insana belirli bir özgürlük kazandırır. Sınırsız özgürlük istenen
bir olgudur. Fakat toplum yapısının genel koşulları bu özgürlüğün hudutlarını
belirleyen veya sınırlandıran bir yapıdır. İnsanın özgürlüğü başkasının
hakkının başladığı yerde biter. Bu özgürlüklere sınır koyamayan yani başkasının
hakkı üzerinde söz sahibi olmaya çalışan insanlar toplum yapısını bozmuş ve
eski feodal sistemlere zemin hazırlamışlardır.
Bütün özgürlükler aslında tartışmaya açıktır. Malum kent yaşamındaki var
olan yüzlerce kural insanı kısıtlamış ve bu durum kentlerde özgürlüğün olup
olmadığını tartışılır hale getirmiştir. Ayrıca kentlerdeki özgürlük, kentin
bulunduğu ülkenin siyasi düzenine göre de farklılık gösterir. Küreselleşmeyle
tek tipleşen sistemler özgürlükleri daraltmakta ve buda kent yaşamında özgür
olma düşüncesini olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle kapitalist düzenin
getirdiği rekabetçi durum insanları karşı karşıya getirmiş, bir rant
mücadelesine sokmuştur. Bu durum yurttaşlık olgusunu çürütmüştür.
Öte yandan teknolojik gelişmelerle birlikte gelen kolay para kazanma
vaatleri de kent düzenine olumsuz yönde etki etmektedir. Değer yargılarımızı
yıkmaya aday, küreselleşmenin getirmiş olduğu teknolojik gelişmeler olumsuz
yönleriyle alındığında kentleşme ve vatandaşlık olgularına apaçık bir düşman
haline dönüşür.
Yorumlar
Yorum Gönder