ABD, dünya demokrasi tarihinin bilinmesi
için yapılan araştırmalarda, demokrasi tarihiyle görmezlikten gelinemeyecek bir
ülkedir. Üzerinde bulunduğu toprak parçası, ana kıta kabul edilen topraklardan
çok sonra keşfedildiği için ortak amaca hizmet eden insanların bir arada
yaşadığını söylemek gerçekten güç. Millet yapıları tabiri caizse toplama kadro
gibi. Hani futbolda ilk 11’i 10 farklı takımdan kurarsın, sonra küme düşersin.
Ama işte o futbolda olur. ABD’nin bu toplama yapısı onlara kendi içlerinde doğal
bir muhalefet oluşturmalarına ve bununla birlikte hükümetin yanlış
politikalarının önüne geçebilmelerine olanak sağlamıştır. Bunun parlamenter
sistemlerdekinden farkı muhalefetin millet içerisinde bulunmasıdır.
Genel anlamda ABD’nin siyasal sisteminin
gelişmesinde 3 etkenin rol oynadığını görürüz. Bunlar; Cumhuriyetin kuruluşu,
İç savaş, New Deal dönemi.
Bir ülkenin siyasal siteminde hareketten
bahsediyorsak bu büyük ölçüde o sistemdeki hükümet şeklindeki değişimi işaret
ediyor demektir. ABD siyasal sisteminin gelişimi de bu noktada belirginlik
göstermiştir. İngilizler tarafından sömürge altında bulunan bu karma millet,
nihayetinde ortak bir amaç olarak bağımsızlaşmayı görebilmiş ve 1781 yılında
matematiksel imkânsızlıklara rağmen türettikleri devrimle bağımsızlıklarını
kazanmışlardır. Bu devrim bilinenin aksine muhafazakâr bir tutumu beraberinde
getirmiştir.
ABD’nin
çok uluslu, çok sesli yapısı onlara fikir çatışması yaşatmıştır. Bu zamanla
şiddetlenerek iç savaşa sebep olmuştur. Yarım milyon insanın hayatına mal olan
bu savaş ABD’nin merkeziyetçi yapılanma yolundaki en büyük adımıdır. Bu savaş
kuzeydeki halk ile güney halkları arasında yaşanmış. Savaşın asıl sebebi olarak
kölelik gösterilmektedir. Güneyde bulunan halk köleliğin olması gerektiğini
savunmuştur. Bu savunmayı köle tacirlerinden başkası yapamaz, yapmaz. Demek ki
bu halkın çoğunluğunu ya da karar vermede etkili olan kişilerin çoğunluğunu
köle tacirleri oluşturuyor. Her neyse bu savaşın sonucunu kuzeyliler kazanmış
ve kölelik uygulamasına son verilmiştir. Ama daha 30 sene önceye kadar hatta
günümüzde dahi ırkçı yaklaşımların kralını ABD’de görmekteyiz. Bu ve benzeri
ülkelerde gerçekleşen olayları görebiliyoruz ama küresel medya saolsun maalesef
sağırız…
Bir başka ve son hareketlilik olarak New
Deal dönemini ABD siyasetindeki dönemeçlerden biri olarak gösterebiliriz.
Demokrat partiden başkan seçilen Franklin Roosevelt ekonomiyi iyileştirmeyi
hedefleyen bir program ortaya koyar. İşte bu programın adı New Deal’dir. Bu
stratejinin asıl anlatmak istediği husus ABD’nin bir tarım ülkesi olmaktan
ziyade, gelişmiş bir sanayi ülkesi olması yönünde uygulanması gereken
politikaların var olduğudur. Nitekim bu proje başarılı olmuş, hükümetin
ekonomideki rolü artmıştır.
Devletler, devleti oluşturan unsurların tek
olmasına göre kendi içinde 2’ye ayrılırlar; Üniter devlet, Federal devlet. Eğer
devleti oluşturan unsurlarda teklik varsa bu devlet üniter bir devlettir.
Devleti oluşturan unsurlar(Toprak, Millet, Egemenlik) tek değil, birden çok iç
içe geçmiş şekilde karşımıza çıkıyorsa federal devlet yapısını görürüz.
ABD federal devletin bir örneğidir. 50 tane
ayrı devlet vardır. Her bir devletin kendi anayasaları vardır. ABD üst devleti
belirli yasalar belirler. Geri kalanı alt devletlere bırakır. Fakat üniter
sistemde üst devlete tabi federal devletler yoktur. Tek bir anayasal sistem, bu
anayasal sistemin yetki verdiği tek bir yasama organı, tek bir yürütme organı
ve tek bir yargı organı vardır. Bir ülkede yargının tek olmaması birden fazla
Danıştay, birden fazla anayasa mahkemesi, birden fazla yüksek mahkemeler olduğu
durumda söz konusudur. Birden fazla mahkeme olması ve bu mahkemelerin kendi
içerisinde uzmanlık alanlarına ayrılmış olması, birden fazla yargı organı
olduğu anlamına gelmez.
Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyen ABD, yasama
gücünü kongreye, yürütme gücünü başkana ve yargı gücünü yüksek mahkeme ve diğer
federal mahkemelere verir. Bu federal mahkemelerin kendi anayasalarında
değişikliğe gitme hakları dahi mevcuttur.
Başkanlık seçimi 4 yılda bir
gerçekleştirilir. Bir kişi en fazla 2 kere başkan olabilir. 2 kere başkan
olmaya layık görünen birçok kişi olmuştur ABD’de. Bunlardan biride Richard
Nixon. Ama bu isim sadece 6 yıl görevde kalabilmiş. Bunu sebebi istifa etmesine
sebep olan Watergate Skandalı’dır.
ABD’de başkana çok fazla yetkiler
verilmiştir. Buna seçildikten sonra 5000’den fazla atama yapabilmesi örnek
verilebilir. Bu kadar yetkiye rağmen ABD siyasal sisteminde hiçbir başkan
otoriter otoriter bir yönetime doğru eğilim göstermemiştir.
Kongrelere bakacak olursak 2 meclis
karşımıza çıkar. Birisi nüfusa bakılmaksızın her devletten 2’şer kişinin
oluşturduğu Senato, diğeri ise nüfusa oranla seçilen temsilciler meclisi.
ABD’de yargı sistemine bakacak olursak bir âdemi merkeziyetçiliğin bulunduğunu
söyleyebiliriz. Bu sistem iki ayrı yargı sistemi arasında bölünmüştür. Bu iki
yargı sistemide önceden de belirttiğim üzere, federal mahkemeler ve eyalet
mahkemeleridir.
Yorumlar
Yorum Gönder