Kanunların Yasalaşma Süreci

Kanun Nedir?     Kanun, normlar hiyerarşisinde yer alan, devletin yasama organı tarafından düzeni sağlamada en sık kullandığı hukuki bir metin türüdür. Çoğunlukla metin halinde yani yazılı olmasına rağmen yazısız örnekleri de vardır. Peki, kanunun yasalaşma süreci nasıl işler?    Kanunun oluşum süreci ilk olarak öneri ile başlar. Bir kanun önerisini ya bakanlar kurulu ya da milletvekillerinin bizzat kendisi verir. Kanun önerisi açısından tek bir milletvekili dahi öneride bulunabilir. Eğer milletvekilleri bir öneride bulunurlarsa bu öneriye “ kanun teklifi ” denir. Eğer Bakanlar Kurulu bir öneride bulunmuşsa buna “ kanun tasarısı ” diyoruz. Yeni kabul gören sistemde Bakanlar Kurulu olmayacağından, bu sistemde Bakanlar Kurulu tarafından sunulan "kanun tasarıları" da ortadan kalkacak. Fakat milletvekilleri tarafından sunulan kanun teklifi geçerliliğini koruyacak.    Tasarı ya da teklif önce Meclis Başkanlığı'na sunulur. Meclis Başkanlığı bunu kom...

Toplum Yapısı ve Siyasal Sistemiyle "ABD"

   ABD, dünya demokrasi tarihinin bilinmesi için yapılan araştırmalarda, demokrasi tarihiyle görmezlikten gelinemeyecek bir ülkedir. Üzerinde bulunduğu toprak parçası, ana kıta kabul edilen topraklardan çok sonra keşfedildiği için ortak amaca hizmet eden insanların bir arada yaşadığını söylemek gerçekten güç. Millet yapıları tabiri caizse toplama kadro gibi. Hani futbolda ilk 11’i 10 farklı takımdan kurarsın, sonra küme düşersin. Ama işte o futbolda olur. ABD’nin bu toplama yapısı onlara kendi içlerinde doğal bir muhalefet oluşturmalarına ve bununla birlikte hükümetin yanlış politikalarının önüne geçebilmelerine olanak sağlamıştır. Bunun parlamenter sistemlerdekinden farkı muhalefetin millet içerisinde bulunmasıdır.

   Genel anlamda ABD’nin siyasal sisteminin gelişmesinde 3 etkenin rol oynadığını görürüz. Bunlar; Cumhuriyetin kuruluşu, İç savaş, New Deal dönemi.

   Bir ülkenin siyasal siteminde hareketten bahsediyorsak bu büyük ölçüde o sistemdeki hükümet şeklindeki değişimi işaret ediyor demektir. ABD siyasal sisteminin gelişimi de bu noktada belirginlik göstermiştir. İngilizler tarafından sömürge altında bulunan bu karma millet, nihayetinde ortak bir amaç olarak bağımsızlaşmayı görebilmiş ve 1781 yılında matematiksel imkânsızlıklara rağmen türettikleri devrimle bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bu devrim bilinenin aksine muhafazakâr bir tutumu beraberinde getirmiştir.

   ABD’nin çok uluslu, çok sesli yapısı onlara fikir çatışması yaşatmıştır. Bu zamanla şiddetlenerek iç savaşa sebep olmuştur. Yarım milyon insanın hayatına mal olan bu savaş ABD’nin merkeziyetçi yapılanma yolundaki en büyük adımıdır. Bu savaş kuzeydeki halk ile güney halkları arasında yaşanmış. Savaşın asıl sebebi olarak kölelik gösterilmektedir. Güneyde bulunan halk köleliğin olması gerektiğini savunmuştur. Bu savunmayı köle tacirlerinden başkası yapamaz, yapmaz. Demek ki bu halkın çoğunluğunu ya da karar vermede etkili olan kişilerin çoğunluğunu köle tacirleri oluşturuyor. Her neyse bu savaşın sonucunu kuzeyliler kazanmış ve kölelik uygulamasına son verilmiştir. Ama daha 30 sene önceye kadar hatta günümüzde dahi ırkçı yaklaşımların kralını ABD’de görmekteyiz. Bu ve benzeri ülkelerde gerçekleşen olayları görebiliyoruz ama küresel medya saolsun maalesef sağırız…

   Bir başka ve son hareketlilik olarak New Deal dönemini ABD siyasetindeki dönemeçlerden biri olarak gösterebiliriz. Demokrat partiden başkan seçilen Franklin Roosevelt ekonomiyi iyileştirmeyi hedefleyen bir program ortaya koyar. İşte bu programın adı New Deal’dir. Bu stratejinin asıl anlatmak istediği husus ABD’nin bir tarım ülkesi olmaktan ziyade, gelişmiş bir sanayi ülkesi olması yönünde uygulanması gereken politikaların var olduğudur. Nitekim bu proje başarılı olmuş, hükümetin ekonomideki rolü artmıştır.

   Devletler, devleti oluşturan unsurların tek olmasına göre kendi içinde 2’ye ayrılırlar; Üniter devlet, Federal devlet. Eğer devleti oluşturan unsurlarda teklik varsa bu devlet üniter bir devlettir. Devleti oluşturan unsurlar(Toprak, Millet, Egemenlik) tek değil, birden çok iç içe geçmiş şekilde karşımıza çıkıyorsa federal devlet yapısını görürüz.

  ABD federal devletin bir örneğidir. 50 tane ayrı devlet vardır. Her bir devletin kendi anayasaları vardır. ABD üst devleti belirli yasalar belirler. Geri kalanı alt devletlere bırakır. Fakat üniter sistemde üst devlete tabi federal devletler yoktur. Tek bir anayasal sistem, bu anayasal sistemin yetki verdiği tek bir yasama organı, tek bir yürütme organı ve tek bir yargı organı vardır. Bir ülkede yargının tek olmaması birden fazla Danıştay, birden fazla anayasa mahkemesi, birden fazla yüksek mahkemeler olduğu durumda söz konusudur. Birden fazla mahkeme olması ve bu mahkemelerin kendi içerisinde uzmanlık alanlarına ayrılmış olması, birden fazla yargı organı olduğu anlamına gelmez.

   Kuvvetler ayrılığı ilkesini benimseyen ABD, yasama gücünü kongreye, yürütme gücünü başkana ve yargı gücünü yüksek mahkeme ve diğer federal mahkemelere verir. Bu federal mahkemelerin kendi anayasalarında değişikliğe gitme hakları dahi mevcuttur.
   Başkanlık seçimi 4 yılda bir gerçekleştirilir. Bir kişi en fazla 2 kere başkan olabilir. 2 kere başkan olmaya layık görünen birçok kişi olmuştur ABD’de. Bunlardan biride Richard Nixon. Ama bu isim sadece 6 yıl görevde kalabilmiş. Bunu sebebi istifa etmesine sebep olan Watergate Skandalı’dır.
   ABD’de başkana çok fazla yetkiler verilmiştir. Buna seçildikten sonra 5000’den fazla atama yapabilmesi örnek verilebilir. Bu kadar yetkiye rağmen ABD siyasal sisteminde hiçbir başkan otoriter otoriter bir yönetime doğru eğilim göstermemiştir.

   Kongrelere bakacak olursak 2 meclis karşımıza çıkar. Birisi nüfusa bakılmaksızın her devletten 2’şer kişinin oluşturduğu Senato, diğeri ise nüfusa oranla seçilen temsilciler meclisi. ABD’de yargı sistemine bakacak olursak bir âdemi merkeziyetçiliğin bulunduğunu söyleyebiliriz. Bu sistem iki ayrı yargı sistemi arasında bölünmüştür. Bu iki yargı sistemide önceden de belirttiğim üzere, federal mahkemeler ve eyalet mahkemeleridir.

Yorumlar

Translate