Kanunların Yasalaşma Süreci

Kanun Nedir?     Kanun, normlar hiyerarşisinde yer alan, devletin yasama organı tarafından düzeni sağlamada en sık kullandığı hukuki bir metin türüdür. Çoğunlukla metin halinde yani yazılı olmasına rağmen yazısız örnekleri de vardır. Peki, kanunun yasalaşma süreci nasıl işler?    Kanunun oluşum süreci ilk olarak öneri ile başlar. Bir kanun önerisini ya bakanlar kurulu ya da milletvekillerinin bizzat kendisi verir. Kanun önerisi açısından tek bir milletvekili dahi öneride bulunabilir. Eğer milletvekilleri bir öneride bulunurlarsa bu öneriye “ kanun teklifi ” denir. Eğer Bakanlar Kurulu bir öneride bulunmuşsa buna “ kanun tasarısı ” diyoruz. Yeni kabul gören sistemde Bakanlar Kurulu olmayacağından, bu sistemde Bakanlar Kurulu tarafından sunulan "kanun tasarıları" da ortadan kalkacak. Fakat milletvekilleri tarafından sunulan kanun teklifi geçerliliğini koruyacak.    Tasarı ya da teklif önce Meclis Başkanlığı'na sunulur. Meclis Başkanlığı bunu kom...

Demokratik Rejimler ve Diktatörlük


   Ülke yönetiminde hızla artan bencil yönetici kişi ve grupları, üzerinde durulması gereken önemli bir sorunu ortaya çıkarmaktadır. Gün geçtikçe daha fazla tercih edilen bir hükümet sistemi olarak diktatörlüğün tehlike arz edecek derecede hızla artması, küresel nitelikte bir soruna dönüşmüştür. Bu sebeple itinayla incelenmesi gereken başlıca konular arasındadır.

   Bir sorundan kurtulabilmek için onun alternatiflerini kısmen denemek veya bunları bilinçli bir şekilde uygulamaya geçirmek gerekir. Diktatörlük, hükümet şeklini cumhuriyet kabul edip, güçlerin yürütmede birleştiği sisteme denir. Oysa cumhuriyet güçleri yürütmede birleştiğini ifade etmez. Yani teoride yalancı bir sistemdir. Bu sebeple diktatörlük, içerisinde küçük veya büyük bir menfaatler bütününü taşır ve önüne geçilmesi toplumun menfaatine olacaktır.
 
   Dört çeşit diktatörlük vardır; Totaliterlik, otoriterlik, post totaliterlik, sultancılık (L ve S). Bu diktatörlük türlerinin ortak noktası, farklı fikir türlerinin ortaya atılma olanağının bulunmamasıdır. Tarih gösterir ki Stalin örneğinde olduğu gibi diktatörlüğün herhangi bir şeklinin kabul edildiği ülkelerde ortaya atılan farklı görüşlerin sahipleri muhakkak bir şekilde susturulmuşlardır. Bu 4 sınıflandırmayı yaparken ideoloji, mobilizasyon, liderlik ölçütleri dikkate alınmıştır. Şu ana kadarki diktatörlük tanımı Linz ve Stephan’a aittir.

   Diktatörlük farklı kişiler tarafından farklı ayrımlara tabi tutulmuştur. Bu konuda Geddes’te kendi yorumunu yapmıştır. Geddes’e baktığımızda 3 grupla karşılaşırız; Kişisel diktatörlükler, tek partili rejimler, askeri rejimler. Geddes’in asıl dikkatini çektiği konu askeri rejimler ve diktatörlükler arasındaki farktır. Bu 3’üne bakıldığında bireysellik, askeri rejimlerde daha az olduğu için baştaki kişiler bir fikir ayrılığı olduğu takdirde görevlerinden el çekmekten geri durmazlar. Diğerlerinde ise bu durum tam aksinedir. Bu sebeple askeri rejimler diğerlerine göre daha kısa sürelidirler. Aynı zamanda ekonomik anlamda yaşanacak bir krize karşı daha dayanıksızdırlar. Bu konuda en dayanıklısı ve en uzun süreli olan sistem tek partili sistemlerdir diyebiliriz.

   Diktatörlükten sonra bahsetmemiz gereken olgu demokrasidir. Kısaca halkın, halk için, halk tarafından yönetimi tanımını kullanabiliriz. Fakat bu tanım karşılaştırmalı siyaset için yetersiz kalmaktadır.
   Demokrasi kendi içerisinde 2’ye ayrılır; “Doğrudan demokrasi” ve “Temsili demokrasi.” Doğrudan demokrasi örneklerini eski Atina demokrasisinde görüyoruz. Temsili demokrasi ise günümüz demokrasisini oluşturmaktadır.

   Biz eğer devlet yönetimine, yasa yapımına fikir ve düşüncelerimizle doğrudan katılıyor ve bunlarla doğrudan muhatap oluyorsak buna doğrudan demokrasi denir. Dorudan demokrasi deyice aklımıza J.J. Rousso gelmeli. Eğer biz fikirlerimizin temsil edilmesi için 1 veya 1’den fazla kişiyi ilgili kurumlarda yetkilendiriyorsak veya görevlendiriyorsak buna da temsili demokrasi denir. Bu ayrım günümüz demokrasisi ile Atina demokrasisinin ayrıldığı noktayı ifade eder. Asıl ayrım sistemi yönetenlerin seçilme yöntemleridir. Atina demokrasisinde yöneticiler kurayla seçilirdi ve değişimli olarak herkes yönetici olurdu. Günümüz demokrasisinde ise temsilciler ve üst akıllar yönetici konumundadır. Demokratik sistemlerin tüm sistemlere göre tercih edilme oranı tarih boyunca dalgalanmalar halinde devam etmiştir.

   Demokrasi ile diktatörlük arasında birde karma rejimler bulunur. Bu 3 gruba ayrılır; Seçimli otoriterlik, hibrit rejimler, sorunlu demokrasi. Seçimli otoriterlik diktatörlüğe en yakın olanıdır. Bu rejimde seçimler önceden bilinebilecek derecede müdahaleye uğramıştır. Buna Putin Rusya’sını örnek verebiliriz.

   Hibrit rejimler, seçimli otoriterlik ve sorunlu demokrasi arasında yer alır. Bu sitemlerde çok partili seçim vardır. Bu seçimlerin sonucu seçimli otoriterlikteki gibi önceden bilinebilir değildir. Fakat özgürlükler konusunda bazen haksız kısıtlamalarda bulunulabilir. Buna 1990 Türkiye’sini örnek verebiliriz. Sorunlu demokrasilerde ise gayet demokratik seçimler vardır. Fakat demokrasinin bazı öğeleri ihlal edilir. Hibrit rejimlerdeki gibi bazı kesimlerin siyaset katılması engellenemez. En azından bunun önüne ordu geçemez.

  Darbe tarihimizdeki 1960 ve 1980 darbelerine Geddes'in gözüyle bakacak olursak eğer, Geddes'in bunları bir ayrıma tabi tuttuğunu görürüz. 1960 darbe süreci yalnız 1 yıl sürmüş ve sonrasında kurulan bir düzen devam ettirilmiştir. Bu sebeple Geddes bunu 3 yıldan az sürdüğü için ara yönetim olarak tanımlamıştır. 1980 darbesini yapanlar işini bir an önce halledemediğinden dolayı 1983’e kadar düzeni oturtamamış ve bu döneme de bu sebeple askeri rejim demiştir.

Yorumlar

Translate