Kanunların Yasalaşma Süreci

Kanun Nedir?     Kanun, normlar hiyerarşisinde yer alan, devletin yasama organı tarafından düzeni sağlamada en sık kullandığı hukuki bir metin türüdür. Çoğunlukla metin halinde yani yazılı olmasına rağmen yazısız örnekleri de vardır. Peki, kanunun yasalaşma süreci nasıl işler?    Kanunun oluşum süreci ilk olarak öneri ile başlar. Bir kanun önerisini ya bakanlar kurulu ya da milletvekillerinin bizzat kendisi verir. Kanun önerisi açısından tek bir milletvekili dahi öneride bulunabilir. Eğer milletvekilleri bir öneride bulunurlarsa bu öneriye “ kanun teklifi ” denir. Eğer Bakanlar Kurulu bir öneride bulunmuşsa buna “ kanun tasarısı ” diyoruz. Yeni kabul gören sistemde Bakanlar Kurulu olmayacağından, bu sistemde Bakanlar Kurulu tarafından sunulan "kanun tasarıları" da ortadan kalkacak. Fakat milletvekilleri tarafından sunulan kanun teklifi geçerliliğini koruyacak.    Tasarı ya da teklif önce Meclis Başkanlığı'na sunulur. Meclis Başkanlığı bunu kom...

Modern Çağın Aspirini; "Sosyoloji"


  

   Varlığına niçinlerin sebep olduğu, bu esrarengiz dünyalarımız için işleyen her dakika ve saniyelerimiz mühim  bir amaca hizmet etmektedir. Akrep ve yelkovan kardeşlerin yoğun mesai nöbetleriyle 7/24 durmaksızın çalışmalarındaki bu amaç, insanı farkındalık eleğinde öğütmek, acımasız dünya sisteminde, kader çarklarının öğüttüğü insanoğluna kim olduğunu hatırlatmaktır. Öğütülen insanların eleklerinden geçmeyi başaramayan sorunlar, deşifre olan kimliklerini yeniden gizlemek için emin olun ellerinden gelenin en iyisini yaparlar. İstemsizce başlayan bu felsefi soğuk savaşı başarıyla savunabilen insanoğlunun kalbine bir müddet sonra yalnızlık hissi düşüverir. Düştüğü yeri yakıp kavuran bu negatif olgu, insanları birlikte yaşama ihtiyacıyla karşı karşıya bırakır. Tüm olay örgülerinin sonunda olduğu gibi olayın kahramanının bir final oynaması gerekir.  Bu olaylardan sonra finaldeki son oyunu oynayan yalnızlık, yerini toplum olgusuna bırakarak bulunduğu sahneyi belki koşarak belki de ağır adımlarla terk eder.


   İnsanoğlu bulunduğu tabiat yapısından ve Allah tarafından bahşedilen aklının ve düşünme yeteneğinin doğrultusunda toplu halde yaşamaya yatkındır. Çünkü bazı ödev ve sorumlulukları bulunan insanoğlunun iradesi gibi özgürlükleri de cüzidir. Sınırlanan bu özgürlükler insana yüklemiş olduğu sorumluluklar kadar ihtiyaçları da beraberinde getirir. Tüm bunların neticesi olan toplu yaşama gereksinimi ise sosyoloji bilimine konu olmuştur. İnsanları ve insan topluluklarının ilişkilerini derinden inceleyen bu bilim dalı, antropoloji gibi konu bakımından yakın olan birçok bilim dalından içerisine karışan edebiyat olgusuyla ayrılır.

   Edebiyat ruh işidir. Bazen eczanelerde bulunamayan bir ilaç, bazen sıkı bir dost ve yoldaş, bazense yol göstericimiz durumundadır. İşte bu yüzden ki sosyoloji bir bilim olmasına rağmen beyne değil kalbe dokunur. Beynin durması kalbi bağlamaz. Kalp istediği zaman pes eder. Şayet ki kalp durursa her şey durur. İşte bu yüzdendir ki Sosyoloji insanın o anda var olma sebebidir.

   Bizleri doğanın en mükemmel canlısı kılan Allah, bahşetmiş olduğu akıl ve fikrimizle bizleri düşündürmek, düşünüp anladığımız şeylerden ise ders çıkarmamızı ister. Biraz düşünürsek eğer niçinlerin memleketini kavramaya nasır olabiliriz. Her saniye ve dakikalarımızın soğukkanlı işçileri, her bir adımında yorulmadan yürüyen yelkovanla akrep kardeşlerin bu denli ciddi ve istikrarlı adımlarındaki sır, ancak ve ancak aldığımız nefesi dahi sorgulayarak anlaşılabilir. Her olgu ve durum karşısında sorduğumuz herhangi bir soru cümlesi bizleri İnşallah dünya sırlarına erdirecektir. Çünkü her bir sorunun cevabı diğer cevabın sorusunun malzemesi niteliğindedir. Dolayısıyla her bilgi bir bilgidedir. Bu gayeyle yola çıkan insanoğlunun ise yolda kalması imkânsızdır.    

Yorumlar

Translate